Hayat Pedi – Hayatpedi.com

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Yaşam
  4. »
  5. Anneler Gününün Tarihi ve Hikayesi

Anneler Gününün Tarihi ve Hikayesi

admin admin -
152 0

İnsanları yaratan Tanrı, yetiştiren de annedir. Her yıl mayısın ikinci pazarı Anneler Günü olarak kutlanır.

Anneler günü anaların değerini belirtmek, küçüklerde onlara karşı saygı uyandırmak için konulmuş bir tören gü­nüdür. Tarihi, uygarlığı, büyük keşifleri, buluşları, daha bunla­ra benzer bütün irili ufaklı insanlık olaylarını yaratanların ba­şında büyük insanlar gelir. Ancak, bu büyük kişileri insanlık âle­mine hediye eden yalnız annelerdir. Her dâhinin, buluşçunun, büyük devlet adamının, büyük bir komutanın, ünlü bir sanat- çının, bilginin yapısında bir an­ne sütünün ılık, tatlı payı; bir anne şefkatinin, göz nurunun kutsal izleri, anıları vardır, özetle söylemek gerekirse, in­sanları yaratan Tanrı ise, yetiş­tiren de annedir.

Annenin, çocuğu üzerindeki sevgi­si, ilgisi, kanat gerişi, beşikten meza­ra kadar sürüp gider. Çocuk, bir ay­lıkken de, bir yaşında, on yaşında, el­li yaşında iken de annesinin gözün­de daima çocuktur; ona göre daima gözetilmeye, sevilmeye muhtaçtır. Annesi sağ bulunan bir kimse, ken­disi anne, baba olsa bile, gene de ona sığınıp, opa yönelmekten gerçek, tabii bir haz ve mutluluk duyar. Batılı bir yazar, bu durumu «Annesi sağ olan bir insan kırkında bile bulun­sa, çocuktur» sözleriyle ne güzel özet­lemiştir! Hüseyin Nail Kubalı da bu temayı:

Ana başta taç imiş,

Her derde ilâç imiş;

Bir evlad pir olsa da Anaya muhtaç imiş… beytleriyle dile getirmiştir.

Anneler Günü Nasıl Doğdu

Annelerin insanlık âlemindeki bu önemli, kutsal niteliğini anlayan uy­gar milletler, içinde bulunduğumuz yüzyılın başlangıcından bu yana, yı­lın bir gününü onlara adamakla ye­rinde bir değerbilirlik göstermişler­dir. Ancak, yılın bir gününün onlara adanması, o günün Anneler Günü olarak kutlanması konusu toplu bir düşünceden doğmuş değildir. Bu ko­nu, annesini erken yaşlarda kaybet­miş bir genç kızın içli, gerçek hikâ­yesine dayanmaktadır:

Yirminci yüzyılın başlarında Ame­rika’nın Philadelphia eyaletinde, çok genç bir kızla orta yaşlı annesi, kü­çük yuvalarında orta halli, ama mut­lu bir ömür sürüyorlardı. Jarvis adın­daki genç kız için yalnız Amerika, yal­nız dünya değil, bütün evren annesi­nin varlığından ibaretti. Bu sevgi benliğine öylesine işlemişti ki, on­suz yaşamayı aklına bile getiremi­yordu.

Bir gün Jarvis’in hiç düşünmediği, düşünemediği bir şey oldu; annesi hastalandı. Jarvis, bundan dolayı çok üzgündü, ama ondan ayrılacağı­nı, onun ölebileceğim havsalası asla almıyordu. Aklına gelmeyen başına geldi; annesi öldü. İşte bu korkunç olay Jarvis’i temelinden yıktı. Kızca­ğız çıldırır gibi oldu. Yemedi içmedi; her şeye, herkese, hatta Tanrı’ya bile isyan etti. Kendini öldürmeye kal­kıştı.

Bir gün dünyanın sıcağını, soğuğu­nu görmüş bilgin bir kişi ona ışık tuttu. Tabiatın kanunlar mı anlattı. İnsanın, ister istemez, bunlara boyun eğmesi gerektiğini açıkladı. Jarvis, bu devamlı telkinlerin, öğütlerin et­kisinde kaldı. Deva bulmaz acısını unutamadı, ama buna katlanmasını öğrendi. Böylece, aradan bir yıl geç­ti. Annesi 1906’da ölmüştü. Bu unutulmaz acısının yıldönümü 1907 yılı­nın 9 mayısına rastlıyordu. O gün, kendisini yalnız bırakmamak için, uzak yakın bütün arkadaşları evi­ne doluştular. Jarvis o gün oldukça metindi, yalnız, bir şeyler tasarladığı bakışlarından belli oluyordu.

En so­nunda bunu arkadaşlarına da açtı: ‘’Annemin ölümü üzerinden bir yıl geçmiş bulunuyor” dedi. ”Bu bir yıllık bitmez tükenmez elemlerim or­tasında şunu anladım ki, dünyada annenin yerini dolduracak hiçbir şey, ama hiçbir şey yoktur. Tanrı’dan sonra yaratıcımız, koruyucumuz, her şeyimiz odur. Böyle olduğuna göre bu aziz varlıkların değerini bilelim. Bu arada benim aklıma bir düşün­ce geliyor. Meselâ ben yılın hiç ol­mazsa bir gününü onlara ayıralım; onlara adayalım. O günü, başlarımı­zın tacı olan, annelerimizle ilgili olaylarla dolduralım. Böyle yapmak­la belki onlara karşı şükran borcumuzu bir parçacık olsun ödemiş oluruz.”

Genç Kızlar Önayak Oldular

Jarvis’in düşüncesini arkadaşları çok iyi karşıladılar. 9 mayıs günü «Jarvis’in annesinin günü» olarak kutlandı. Bundan sonra, yıl boyunca, Jarvis’le arkadaşları, yılın bir günü­nün annelere adanması için Phila- delphia eyaletinde geniş bir kampan­ya açtılar. Herkes, bir anneden doğ­ma olduğu için, anne sevgisinin, ya da onu kaybetmenin acısının ne ol­duğunu çok iyi biliyordu. Bunun için, genç kızların bu kampanyası, kısa za­manda büyük bir ilgiyle karşılandı Pek çok resmî, özel kuruluşlar yılın bir gününün annelere adanması ko­nusunda onlara destek oldular. So nuç çabucak alındı; 1908 yılı mayıs ayının ikinci pazar günü Amerika’nın birçok eyaletinde Anneler Günü ola­rak kutlandı.

Bu kutlama işine, her yıl daha bir çok eyaletler katıldı, böylece yıllar geçtikçe daha geniş çapta törenler yapıldı.

Ancak, günün, hükümetçe kabul edilmiş resmî bir niteliği yoktu. Bu nu resmiyete koyan ilk eyalet Texas (Teksas) oldu. 1912’de Texas Valisi, Anneler Günü’nü resmî bir tören günü olarak ilân etti. Hattâ bugünün şerefine bir kısım mahkûmları affe­derek evlerine, annelerinin yamna yolladı. Texas’m bu hareketine pek çok Amerikan eyaleti de uydu.

Bütün bu olaylar sırasında Jarvis, gönüllü olarak ülkeyi dolaşıyor, ülkü edindiği bu konunun kabul edilme diği bölge bırakmamak istiyordu. En sonunda, emeli, tümü ile, gerçekleş­ti. Eyaletlerin ısrarlı teklifi üzerine, Amerikan Senatosu,’ her yılın ma­yıs ayının ikinci pazar gününü resmî günler araşma aldı. Bir bayram ola­rak kutlanacak o gün, genç, yaşlı herkes, annesinin varlığına, annesi ha­ ha­yatta değilse onun hâtırasına saygı­larını, sevgilerini, şükranlarını be­lirtecekti. O gün, aile çevrelerinde esen bir bayram havası içinde geçi­rilecekti. Bu ülküsünün gerçekleşme­siyle Jarvis de bir dereceye kadar avunmuş bulunuyordu.

Anneler Günü’nü Amerika dışmda benimsiyen ilk ülke, 1912’de Ingiltere oldu. Ondan on yıl kadar sonra, 1923’ te üçüncü olarak Almanya Anneler Günü’nü resmî bir gün olarak ka­bul etti. 1930’da artık, Avrupa’daki bütün ülkelerle Japonya, Hindistan da bu anlayışa katılmış bulunuyor­lardı.

Anneler Günü yurdumuzda da, daha epeyi öncelerden beri, tanın­mış, o gün özel çerçevelerde tören­ler yapılmaya başlanmıştı. Ancak, bugünün Türkiye’de resmen ka­bul edilişi 1956’da oldu. O yıl, Anne­ler Günü’nün kabulü hâtırası ola­rak P.T.T. idaresi; üstünde en büyük Türk annesinin: Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’m resimleri bulunan iki pul çıkardı. O günden beri her yıl mayısın ikinci pazarı, okullarda törenler yapılır, çocuklar annelerine hediyeler verirler. Anneler Günü, sev­gilerin en katıksızı, en gerçeği, en vefalısı olan Anne-Evlât sevgisini canlandıran yüksek bir insanlık gös­terisidir.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir