Eski (geçmiş) çağlarda kediler ve dinimizdeki yeri
Eski Çağlarda Kedi
Kedilerin ilk vatanı olarak Afrika kabul edilmektedir. Nitekim bugün de yabani kedi türlerinin pek çok çeşitleri bu ülkede hâlâ mevcuttur. Tarihçilere göre kedi, ilk defa, çağımızdan dört bin yıl kadar önce Mısırlılar tarafından evcilleştirilmiş ve insanlar arasına alınmıştır. Kedinin eski Mısırlılarda yarı kutsal bir niteliği ve değeri vardır. Mısırlılar; kedilerde bir takım gizli güçler bulunduğuna inanırlardı. Kedinin bu öneminden dolayı olsa gerek ki, Mısırlılar, kedileri de insan gibi mumyalamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Teneessie eyaletinin başşehri Nashville müzesinde, sevgili kedisi ile birlikte yatan, bir Mısırlı mumyası taksim escort bulunmaktadır.
Hıristiyanlık, ilk yüzyıllarda, kediyi uğursuz saymış; hatta bazı Hıristiyan ülkelerinde bir zamanlar kedi beslemek yasak bile edilmiştir. Kedi hakkındaki bu boş inanlar zamanla çözülüp dağılmışsa da, bugün bile Türkiye dahil, dünyanın birçok yerlerinde; hiç beyaz tarafı olmayan kuzguni siyah kediler hâlâ tekin kabul edilmez. Dilimizde de; darılan iki kimse için ‘’Aralarından kara kedi geçmiş’’ sözü kullanılmaktadır.
Hıristiyanlığın kediyi bir zamanlar kötü gözle görmesine karşılık Müslümanlık, ona karşı, daha müsamahakâr davranmıştır. Hazreti Muhammed’in kediyi çok sevdiği; hatta bir gün namaz vakti geldiği halde, cübbesinin eteğinde uyuyan bir kediyi tedirgin etmemek için, kalkmak zorunda da olduğundan; cübbesinin o parçasını kestiğini anlatan bir söylenti vardır. Türkler; kediyi çok seven ve çok kedi besleyen uluslar arasındadırlar. Kedinin, özellikle eski İstanbul hayatında önemli yeri vardı. Kedi; İstanbul folklorunda büyük yeri olan, hele yaşlı ve yalnız kadınlara can yoldaşlığı yapan bir yaratık olarak daima sevgi ve itibar görmüştür. Ahmet Rasim, bu konu ile birçok anılar yazmıştır.
‘’Murat Kedisi’’, ‘’Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek’’, ‘’Kedi gibi yedi canlı’’ sözleri dilimizde yer etmiş deyimlerden birkaçıdır.
Birçok hayvanların, henüz niteliği bilinmeyen hislerle, depremleri vaktinden önce sezdikleri, bilinen gerçeklerdendir. Depremleri sezmek konusunda en hassas hayvanlardan birinin de kedi olduğu anlaşılmıştır. Bazı gözlemci bilginlerin vardıkları sonuçlara göre; depremden biraz önce kedilerin kulakları geriye doğru kıvrılmakta, tüyleri kabarmakta, gözlerindeki parıltı artarak, vücutlarını belirli bir titreyiş kaplamaktadır. Hatta bazı kedilerin bu sırada acı-acı miyavladıkları da görülmüştür. Tanınmış bir Alman bilgini kediler için Deprem Yazar ‘’kediler aletlerin en iyileridir’’ demektedir.
Kedilerin şaşırtıcı özelliklerinden biri de, gözleri bağlanarak, ya da torbalara konarak, ne kadar uzağa götürülürlerse götürülsünler, tekrar eski yerlerine dönüp gelmekteki maharetleridir. Bizde ‘’Kedi azdırmak’’ denilen bir deyim vardır. Kedi azdırmak; istenmeyen veya fazla olan kedileri, uzak yerlere götürüp terketmeye denir. Halbuki azdırılan kedilerden çoğunun bazen kendisini götürenden önce, yuvalarına döndükleri çok görülmüştür. Bazı kedilerin; bir şehrin uzak bir semtinden değil, iki ayrı şehirden bile geriye dönüp mekânını bulduğu yolunda kayıtlar vardır.
Kedilerin ilgi çekici yönlerinden biri de alkol düşmanı olmalarıdır. Hemen bütün diğer hayvanların, hele aç ve susuz bırakılmışlarsa, içine alkol katıştırılmış yiyecek ve içecekleri kabullenmelerine karşılık, kediler, bu konuda son derece direnme sahibidirler. Hiçbir kedi, çok aç veya çok susuz da olsa, üstüne alkol sürülmüş bir yiyeceğe kesinlikle yanaşmamaktadır.
Kedi-köpek düşmanlığı dilimizde yaygın bir söz halindedir. Halbuki küçüklükten alıştırıldığı takdirde kedi ile köpeğin pek özden ve süreli bir dostluk kurabildikleri hususunda sayısız misaller vardır. Kediler; köpekten çok, kuşlara ve süs balıklarına karşı düşman durum takınmakla tanınmışlardır. Bu yüzden süs balığı ve kanarya meraklısı kimseler, genel olarak, kedileri sevmezler. Halbuki kedilerin, küçüklükten alıştırılmak suretiyle, balıklarla ve kuşlarla dost olabildikleri yolunda pek çok örnekler vardır.
Evlere dadanan farelerin amansız düşmanı olan kediler, genellikle, yılan, çıyan, akrep ve benzeri haşerelerin de sık-sık hakkından gelirler. ‘’Kedi ile Fare’’ hemen bütün dillerde yeri olan bir sözdür. Ne var ki her kedi her zaman bu sözü doğrulayamamaktadır. Bazen; evlerin içinde fink atan, cirit atan fareler yüzünden mecbur kalarak kedi edinmiş öyle kimselere rastlanmıştır ki; bütün ümidini bu büyük kurtarıcıya bağlayan ev sahibi; yanından pervasızca geçip giden fareye, göz ucu ile bile bakmaya lüzum görmeyen kediyi görünce hırsından ve şaşkınlığından düşüp bayılmıştır. Bu enteresan örneklerden biri Almanya’da geçmiştir
Dresden yakınlarında bir kasabada yaşayan bayan Kathe; evini saran fareler yüzünden mecbur kalınca, yaman bir kedi edinmekten başka çıkar yol bulamamış. Kediyi edinmiş de… Günlerden bir gün değerli kedisinin çanağına, içmesi için, süt doldurmuş. Kedi sütü içerken biraz sonra farelerden biri —her halde kokuyu alıp imrenmiş olmalı ki— deliğinden çıkıp, biraz tereddütle, çanağa yaklaşmış. Durumu gören Bayan Kathe, heyecanla, sonucun ne olacağını izlemeye koyulmuş. Ama ne görsün; kedi, sütten biraz içtikten sonra, kalanını da fareye ikramı uygun görerek, yavaşça yana çekilmiş. Bu nezaketten faydalanmamanın ayıp olacağını düşünen fare, çanağa tırmanıp sütü bir mükemmel içmiş; şişkin karnı ile usul ve erkânla tekrar deliğine dönüp kaybolmuş, ivedisinin, ilgisiz gözlerle, farenin yuvasına dönüşüne seyirci kalan Bayan Kethe; durumu dostlarına şöyle açıklamış:
— Daha sonucu alamadım; kedim ya son derece ahmak; bir farenin ne olduğunun bile farkına varamadı; ya da son derece zeki ve diplomat; her halde fareyi bir süre besleyecek, semizletecek, ondan sonra kendine bir güzel ziyafet çekecek…