Su, gerek insan hayatında, gerekse tabii hadiselerde son derece önemli bir yer tutar. Bütün fizikî ve biyolojik işlemlerle Canlı organizmaların her safhasında suyun vazgeçilmez rolünü çok iyi görürüz. Su, hayat demektir, enerji demektir, bereket ve zenginlik demektir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, özetle bütün canlılar, suyu aramak, suya kanmak, suya doymak için gayret sarf ederler. Su kemerleri, su dehliz ve depoları, kuyular, artezyenler, barajlar hep su elde etmek içindir. Kuşlar, böcekler, sürüngenler hep su kaynakları ararlar. Ağaçlar yapraklarını bir kaç damla suyla besleyebilmek için toprak altına metrelerce kök salarlar.
Suyun Diğer Canlılar İçin Önemi Nedir?
Suyun yalnızca canlı varlıkların beslenmeleri için gerekli bir kaynak olduğunu düşünemeyiz. Su, meselâ atmosferde su buharı olarak bulunurken, yeryüzünün radyasyon kaybından ötürü geceleri aşırı soğumasını da önler. Böylece yeryüzü üzerine örtülmüş bir «yorgan» gibi, toprağı da soğuktan korur. Toprak üstündeki taptaze fidelerle sebze ve meyvelerin donmasını önler. Böylece, gece ile gündüz arasında çok aşırı sıcaklık farkı görülmez, iklim farkının en aşağı seviyede gerçekleşmesi sağlanır. Suyu, arz-atmosfer sistemi içinde havada, denizde, toprak altında ve toprak üstünde görürüz. Suyun en kararsız bulunduğu yer, tahmin edileceği gibi, toprak üstüdür. Toprak üstündeki su ya buharlaşarak havaya geçer, ya da toprak altına sızarak, yer altı sularını oluşturur. Suyun en önemli kaynağı okyanuslardır. Bilindiği gibi, Dünyanın dörtte üçü suyla kaplıdır. Suyun bu kadar geniş alana yayılmasının bir hikmeti de, kâfi buharlaşmayı sağlamak ve yağış rejimini düzenlemektir.
Herhalde, dünya üzerinde okyanusların dağılımı şimdiki gibi yaygın olmasaydı, yere düşecek yağışta önemli ölçüde bir azalma görülecek, bunun sonucunda, şiddetli bir kuraklık hüküm sürecekti. Okyanuslardan buharlaşan suyun tekrar okyanuslar üzerine düşmeyeceği de bir gerçektir. Zaten, aksi olsaydı, nerede bir su birikintisi mevcutsa, orada yağış olacaktı. Mekanizmanın böyle işlemediğini, tersine buharlaşan suyun su buharı olarak havaya karıştığını ve üst atmosferdeki kuvvetli rüzgârlarla sön derecede karışık bir dolaşım sonucunda, tüm Dünya üzerine dağıldığını, böylece ihtiyaç duyulan nemin, değişik bölgelere kadar ulaştığını biliyoruz.
‘’Atmosferin genel sirkülasyonu’’ olarak ifade edilen bu hava dolaşımı sayesinde, devamlı yağışlı ve devamlı kuru bölgeler ortadan kalkmış, çok düzgün ve fakat karmaşık bir usulle her bölge, suya ve ‘’rahmete’’ kavuşmuştur.
Su, bilindiği gibi, hidrojen ve oksijen gazlarından meydana gelir. Suda % 11,11 oranında hidrojen, % 88,89 oranında oksijen vardır. Hidrojen yanıcı bir gazdır, hemen alev alır. Oksijen de yakıcı bir gazdır. İlahî Kudret iki ayrı yanıcı gazdan oluşan suyu, ateşi söndürsünler diye insanlığa vermiştir.
H20 bir su molekülünün kimya diliyle sembolüdür. Bu sembol su buharının işaretidir (hydrol). Suyun ‘’sıvı’’ haldeki bildiğimiz şekli de iki molekül sudan oluşarak (H20) 2 sembolünü alır. Suyun katı, yani buz hali ise, üç su molekülünün birleşmesinden meydana gelir ve (H20)3 ile gösterilir (trihydrol).
Suyun Kimyasal Özellikleri Nelerdir?
Suyun fizikî ve kimyevî özelliklerinde başka «gariplikler» de göze çarpar. Bilindiği gibi, bütün katı cisimler ısındıkları zaman, hacimce genişlerler (genleşme). Halbuki suyun bazı özellikleri bu kanunun dışında cereyan etmektedir:
(i) Suyun sıcaklığı 0°C’den 4°C,ye yükselirse, suyun hacmi, artması gerekirken azalır.
(ii) Sıcaklığı 4°C,den daha fazlaya çıkarırsak, öteki cisimlerdeki gibi, suyun hacmi büyür.
(iii) Su, donup da buz haline geçerse, hacmi azalacağı yerde artar, yoğunluğu da azalır..
İşte bunun için buzun yoğunluğu, suyun yoğunluğundan küçüktür ve buz, su üzerinde yüzebilir. Eğer suda bu özellik olmasaydı, akarsu ve göllerde buz haline geçip donan su hemen dibe çökecekti. Böylece bütün nehirler, dereler, ırmaklar ve göller kısa zamanda buzdan bir kütle haline dönüşerek su altı hayatını öldürecekti. Oysa, 4 derecedeki su yoğun ve ağır olduğu için dipte bulunur. Böylece kışın en soğuk günlerde bile, üstten donan nehirlerin diplerindeki ılık bir vasatta hayat devamlılığını korur.
Dünya Meteoroloji Teşkilâtı (WMO) tarafından yayınlanan Compendium of Meteorology adlı kitabın ikinci sayfasının son cümlesinin tercümesi aynen şöyledir: ‘’Buzun bu özelliğine teşekkür etmeliyiz. Kış aylarında derin sular donmadığı için, hayat burada devam etmektedir.’’
Suyun insan Hayatındaki Yeri ve Önemi
İnsanın günlük hayatındaki su ihtiyacı 2,5 litredir. Ancak bu sadece içecek olarak ihtiyaç duyulan miktardır. Modern hayat standardının yükselmesi sonucu bu ihtiyaç kat kat artmıştır. Sütü ele alalım. 1000 litre süt elde etmek için 5000 litre suya ihtiyaç vardır. 1000 kg tereyağı için muhtaç olduğumuz su 10.000 litredir. Bir ton şeker yapmak için, 100 m3 su lâzımdır. Bir ton kâğıt için bu değer 250 m3e ulaşır. Bir ton çelik, bir ton nikel, bir ton alüminyum için gerekli olan su sırasıyla 150, 800 ve 1500 m3 olacaktır. Sovyetler Birliğinde, son 50 yıl içinde suya duyulan ihtiyaç altı misli artmış bulunuyor. 1960 yılında Birleşik Amerika’da günlük kullanılan su, 1050 milyon m3 olarak hesaplanmıştır. Bunun % 2,3’ü sadece sanayi kesimi içindir. % 17’si ev ihtiyaçları için kullanılıyordu. Tarım sektörünün payı ise % 80 civarında idi. 1990 yıllarında, bu istek iki katına çıktı.
Arzın alanı 510 milyon km2dir. Bunun 361 milyon km sini okyanuslar ve denizler oluşturur (% 70). Kuzey yan küresinde tüm alanın % 60’ı sularla kaplıdır. Güney yan kürede ise, bu oran daha da artarak % 80’e ulaşır. Yer küremizde bütün okyanus ve suların toplamı 1,4 milyon km3 olarak değerlendiriliyor. Eğer, bu suyu tüm arz sathına eşit olarak dağıtabilseydik 2700 metre derinliğinde bir su havuzu elde ederdik.