Fobi: Normalde korkulmayacak belli bir durum veya nesne karşısında ortaya çıkan korku hali. Etimolojik kökeni yunan dehşet tanrısı phobos a dayanmakta.
İslamafobi: Sosyopsikolojik korkular içeren islamdan kötü bir şekilde etkilenme biçimi
Anti-islamizm: medyatik ve politik kanallar yoluyla oluşturulmuş islam karşıtlığı
Bu iki kavram literatürde çoğunlukla aynı anlama gelecek şekilde kullanılagelmiştir fakat içerdikleri itibariyle temel olarak ilişkili ancak anlam bakımından gördüğünüz üzre farklıdır. Farkın kaynağı çoğu şeyde olduğu gibi batının ideolojileştirme çabası ve tabiki tarihi gerçeklerdir. Farka rağmen bu iki kavram tarihsel olarak beraber gelişmiş olduklarından anlamın pek bir önem arzettiği söylenemez . Yine de akademik çalışmalar adına anlamın farkında olmak gerekiyor.
İslam dünya sahnesine çıkışının ilk yıllarından beri hıristiyanlıkla ilişki içerisinde bir dindir. Başta hıristiyanlık tarafından ciddi bir tehdit olarak görülmeyen bu yeni din bir süre sonra hızlı bir şekilde yayılmaya başlayınca normal olarak hıristiyan dünyasında bir tehdit algısı oluşturmaya başlamıştır çünkü islamdan önce çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan hıristiyanlık islami fetihler sonrası hem toprak hemde nüfus kaybı yaşamıştır. İslamın sürekli bir yayılmacı politika izlemesi hasebiyle hıristiyan dünyasındaki tedirginlik giderek artmış , emevilerin avrupa topraklarına ayak basmasıyla korkuya dönüşmüştür artık islam avrupalılar tarafından korkuyu ifade etmektedir. Daha sonraki dönemlerde bir beylik olarak ortaya çıkıp güçlü bir imparatorluğa dönüşen osmanlı bu korkuyu had safhaya çıkarmıştır fakat o dönemlerde kendi din sorunlarıyla uğraşan avrupanın bu korkuyla ilgilenmesi daha sonraki zamanlara kalmıştır.
Avrupada islamın kendilerine karşı tehdit olduğunu yüksek düzeyde belirten ve bu tehdide karşı atak başlatan bazı durumlar ortaya çıkmıştır bunların ilk örnekleri ispanyada emevilere karşı veya bizansla islam devleti arasındaki lokal savaşlar olarak görülebilir ama en önemli ve en büyük örnek reform hareketleridir. Reform her ne kadar hıristiyan dünyasında dini bir atılım gibi görünsede sadece bu anlamı taşımaz reform aynı zamanda hristiyanlığın gelecekte yüzleşeceği nüfus ve etki alanı kaybını önlemeye yönelik yapılan dini bir harekettir. Reformun öncüsü olan martin luther hristiyanlığın en büyük iki tehdidinin birini papalık ve eski hıristiyanlık uygulamaları bir diğerini ise islam olarak öngörmüştür buna dayanak olarakta hiyerarşinin ve boyunduruğa girmenin bu iki yapıda önemli olmasını dayanak olarak göstermiştir.
Reformun ana fikri olan tanrı ile insan arasına hiçkimse giremez hipotezine dayandırabileceğimiz bu düşünce hıristiyanlık karşıtı yapıların tanımlanmasında luther tarafından kullanılmıştır. Luther reformun başarısıyla papalığı zayıflatmıştır fakat islama karşı fikirleri henüz değişmediğinden islma yönelik karalama çalışmalarınıda başlatmıştır bunlarıda lutherdeki islamofobinin antiislamizme nasıl evrildiğine kanıt olarak gösterebiliriz. Luther hayatında birkaç defa almanya dışına çıkmıştır bunların birinde sırf islamı kötüleyecek argümanlar elde etmek için bağdata kadar bir yolculuk yapmış ve din hakkında topladığı bazı bilgilerle ülkesine dönmüştür döndüğü sırada avrupada bulunan iki adet kuranı kerim tercümesinden kötü olanını kaynak olarak benimseyip islamı karalamak için bunu kullanmış ve kur-anı muhammedin uydurduğu menfur (tiksindirici) bir kitap olarak nitelemiştir. Lutherin fikirlerinden bizi ilgilendiren en önemli nokta ise reform bildirisinde yer alan türklerle savaşmak gerektiği fikridir. Aslında luther toplumsal yapı olarak türk hayranı fakat din konusunda uygulamalar ve temsiller dolayısıylada türk karşıtı bir tavır sergilemiştir. Luther ve eski hıristiyanlık fikirleri ışığında avrupanın erken tarihteki islam algısı hakkında birçok olay ve olgu bulunur fakat genel hatlarıyla anlatılanlar yeterli görülmektedir.
Yakın tarihte islamafobiye gelecek olursak burda bazı kategorize etme girişimlerini ve toptan değilde daha çok yerel algıların oluştuğunu göreceğiz. Dünyada hiçbir halkın islama karşı tutumunu tek bir çatı altında toplamak mümkün değildir.
Kategorize etme girişimleri amerikada daha net görülen çabalardandır. Buna dayanak olarak samuel huntingtonun clash of civilization kitabındaki islama ve doğuya yönelik görüşleri gösterilebilir ayrıca amerikadaki stratejisyenlerin antiislamizm ideolojisini güçlendirme çabalarıda diğer bir dayanaktır. Amerikada en ciddi antiislamist çalışmaların başladığı yılları iran islam devriminin de gerçekleştiği 70 ler olarak alabiliriz. 72 de filstinli militanların münihte olimpiyat oyunları esnasında israilli sporcuları kaçırması ve 79 da İranda gerçekleşen devrim batıya ve özellikle ortadoğuda ciddi hesapları olan amerikaya verdiği mesajlar açısından önemlidir. Bu mesajları islam ciddi bir tehdit olarak güçlenmeye başladı çatısı altında toplayabiliriz. Bu tehdide karşılık olarak hızlı tepkiler veren amerika reagan yönetiminde 80 lerde libyayı bombalayarak islama gözdağı vermeyi amaçlamıştır. Ancak bu eylem libyalı bir gencin amerikan uçağını kaçırması olayıyla devam etmiş ve amerika-islam gerilimini arttırmıştır doğal olarak siyasi olaylar sosyolojik tabanda vukuu bulmuş ve amerikada islama karşı bir ayaklanma başlamıştır nisan 1995 te oklohamada bir gayrimüslim tarafından yakılan federal binanın suçununda müslümanlara atılması olayları iyice körüklemiştir.
Aradaki birçok islamafobik ve antiislamist eylem vardır fakat antiislamizmi körükleyen hatta alevlendiren en büyük eylem 11 eylül olaylarıdır. Bu eylemler sadece amerikayı değil bütün dünyayı etkisi altına almış ve islam karşıtlığını tırmandırmıştır. Aslında bu olaylar amerikaya ekonomik bazı kayıplar yaşatsada stratejileri açısından büyük faydalar sağlamıştır çünkü el kaide bu vesileyle amerikan stratejisyenlerin 70 lerden beridir uğraşıp oluşturmaya çalıştığı antiislamist ideolojiyi birkaç dakika içerisinde tüm tabana yaymış ve amerikan çıkaralarına büyük bir hizmette bulunmuştur. İslamafobi ve antiislamizmin bir de avrupa boyutu var.
Avrupada islamafobiye yönelik çalışmlar tartışma yerine daha çok yerel ölçümler tarzında olmuştur sorunun bu kadar yerele indirgenmesi çözüm konusunda ciddi adımlar atılmasını engelleyen yegane sebeptir. Bu yüzden ülkeleri teker teker ele almakta fayda var:
İngilterede 11 eylülden sonra 7 temmuz 2005 te londradaki metro hattının el kaide tarafından bombalanması islamafobiyi halk tabanında iyice yaymıştır fakat ingiliz hükumeti ortadoğuda merikayla ittifak yaparak girdiği ıraktan islam dünyasının sempatisini kazanarak çıkma isteği üzerine bu olayın islama mal edilmemesi gereken salt bir terörist saldırı olduğunu vurgulayan bazı açıklamalar yapmıştır. Halk tabanında ise çok derin bir antiislamizmi barındıran ingilterede halk tarafında bir dönem islamafobi ödülleri bile verilmiştir hatta en islamafobik politikacı ödülünü alan Nick Griffen in 30 mayıs 2001 de the guardiana verdiği demeci okumanızı tavsiye ederim.
Almanya da yapılan araştırmalar islamın militarist kafayı terketmeye başladığını ve artık müslümanların aydınlanarak avrupa için çok büyük bir tehdit olduğunu göstermektedir. Bu araştırma sonuçlarına dayanarak almanyadaki eyaletlerin müslüman göçmenlere karşı bazen zorlayıcı bazen aşşağılayıcı bazende tatlı dil kullanarak uyguladığı entegrasyon politikalarını değişik kaynaklardan öğrenebiliriz. Sosyolojik olarak ise almanyadaki antiislamizm genelde nazi uygulamalarına dayanan ırkçı söylemler ve yaptırımlar içermektedir.
Hollanda için islamofobi çok eski; fakat antiislamizm hollandanın 11 eylülü sayılan theo van gogh suikastı ile alevlenmiştir. 2 kasım 2004 te faslı bir radikal müslüman tarafından suikaste uğrayan sağcı yönetmen submission adlı islamda kadının yeri hakkında bir film çekmiştir bu filmdeki eleştirisel bakış suikastin nedeni olarak görülmektedir.
Fransada antiislamizm genellikle ifade özgürlüğü çatısı altında islma dinini aşağılamaya yönelik medyatik ürünlerle ve laiklik adı altında yapılan toplumsal ve siyasal baskılarla vukuu bulmaktadır.
İşte tarihte ve günümüzde antiislamizmin avrupa ve amerikadaki karşılığı budur gelecek yazıda görüşmek dileğiyle.
Halil KARATAŞ