Galatasaray ve Fenerbahçe, cumhuriyetimizden daha eski bir tarihe sahip, Türk sporuna yön vermiş, tarihi başarılarla dolu, sayısız sporcu yetiştiren ve Atatürk’ün işaret ettiği sağlıklı ve ahlaklı nesillerin yetişmesi için kurumsal ve sportif destek sağlayan iki güzide kulübümüzdür. Bu iki kulübümüzün spor alanlarından uzaklaşması Türk sporuna fayda değil zarar getirir.
‘Burak ÖZTÜRK – Spor Yöneticisi’
Sporun günümüz dünyasında en çok konuşulan konulardan biri olduğu bilinmektedir. Öyle ki sporu sadece spor etkinliği haberlerinde değil, ekonomi, siyaset,gündem, sağlık ya da teknoloji haberlerinin arasında görebilirsiniz. Bu nedenle spor hayatımızın her alanında yer alan bir olgudur.
Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC), geçen yıl değeri 114 milyar dolar olan dünya spor endüstrisinin, 2013 yılında değerinin yüzde 3,8 oranında büyüyerek 133 milyar dolara çıkacağını belirtmişti. 2015’te spor endüstrisinin büyüklüğünün 150 milyar dolara yaklaşacağı düşünülmekte ve bu gün spor yatırımlarının büyüklüğünün 500 milyar doları geçtiği tahmin edilmektedir. Çeşitli spor otoriteleri tarafından Türkiye’de spor endüstrisinin büyüklüğünün 1,5 milyar dolarda olduğu iddaa ediliyor.
Sporun dünyada gelişmesi ve popüler bir araç olarak karşımıza çıkması ekonomik etkilerinin yanında siyasi ve yönetimsel etkileri de ortaya çıkarmıştır. Spor etkinlikleri artık bir spor müsabakası olmaktan çok farklı anlamlar taşıyor. Beko Basketbol Ligi Final serisindeki Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray Liv Hospital mücadeleleri sporun artık sadece bir spor olmadığını gösteriyor. Spor-Siyaset-Ticaret üçgeninde spor yöneticileri, teknik ekip, siyasetçiler, spor adamları bir anda spor dışı konuları tartışmakta ve 3-3’lük seri ile devam eden mücadelelerde güvenlik gerekçesi ile Galatasaray Liv Hospital’ın final maçına çıkmaması gündemdedir.
Sporun, Türkiye’de siyasetten sonra fanatizmin en yoğun yaşandığı bir alan olduğunu düşünüyorum. Spor, bu yönü ile kartopu etkisiyle toplumun bütün dinamiklerine yayılmakta ve sporun en çok konuşulan gündem meselesi haline gelmesine yetiyor.
Türk sporu açısından değerlendirdiğimizde Galatasaray’ın Basketbol’da ezeli rakibi Fenerbahçe ile final mücadelesine çıkmama kararı alması, Türk sporu adına iyi olmadığı bir gerçek. Galatasaray camiası için de tam bir vahamet diyebilirim. İki takım arasındaki final serisi sürecinde gerek takım yöneticileri gerekse teknik ekip olarak ortamı geren ve olayı bu noktaya taşıyan açıklamalara şahit olduk. Bundan sonra TBF’nin alacağı kararlar ve atacağı adımlar çok önemli. Galatasaray’a gereken cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Çünkü TBF aşırı toleranslı davrandığı takdirde bu tür olaylar emsal teşkil edebilir ve sık sık böyle durumlarla karşılaşabiliriz.
Peki bu duruma nasıl gelindi? Şiddet olayları bu kadar toplumsal reflekse dönüşebilecek duruma neden getirildi? Bu soruları yanıtlamak için şiddet olaylarının nasıl şekillendiği ve yönetildiğine bakmak gerekir. Şiddet, ilk önce sözlü ya da fiziksel şekilde oluşur. Daha sonra ise psikolojik şiddete dönüşür ve kitlesel etki yaparak toplumsal reflekse dönüşebilir. Şiddet süreci içerisinde 4 isim aklıma geliyor: “Fenerbahçe SK Bşk Aziz Yıldırım, Fenerbahçe SK yöneticilerinden 1xbet giriş Mahmut Uslu, Galatasaray SK Bşk. Ünal Aysal ve Galatasaray Liv Hospital Başantrenörü Ergin Ataman…” Türk sporunda saygın konumda olan bu spor adamlarının ne söylediklerinin muhasebesine girmeyeceğim. Bilinen bir gerçek var ki bu isimler sözlü şiddet uygulamışlardır, iki takım seyircileri fiziksel şiddet uygulamıştır ve iki camiada toplumu geren açıklama ve girişimlerde bulunan yöneticilerin olması, psikolojik şiddeti doğurmuştur. Bu süreç, planlı bir şekilde tesadüfi olmayan ve insan eliyle gerçekleşen hatalar zincirinin tezahürüdür.
Galatasaray ve Fenerbahçe, cumhuriyetimizden daha eski bir tarihe sahip, Türk sporuna yön vermiş, tarihi başarılarla dolu, sayısız sporcu yetiştiren ve Atatürk’ün işaret ettiği sağlıklı ve ahlaklı nesillerin yetişmesi için kurumsal ve sportif destek sağlayan iki güzide kulübümüzdür. Bu iki kulübümüzün spor sahalarından uzaklaşması Türk sporuna fayda değil zarar getirir. Ayrıca ülke ekonomisinden, sosyal ve kültürel yansımalarına kadar ülkemizde kutuplaşma, çatışma ve fiili şiddet eylemlerine kadar etki yapabilecek mahiyettedir.
Sporun sevgi, barış, dostluk ve kardeşlik olduğu bilinciyle, fair play çerçevesinde sporu ve toplumumuzu el birliği ile geliştirme ve kalkındırma temennisiyle…
‘BURAK ÖZTÜRK – Spor Yöneticisi’