2020 İstanbul’a aday olan Türkiye için belki de en büyük eksikliğimiz spor bilinci ve spor yapan insan olgusunun yeterli düzeyde olmamasıydı. Nihayetinde 2020 olimpiyatlarını Tokyo’ya kaptırmamızın yanında doping, şiddet, şike gibi güncel konularla birlikte bugün bile hala sağlıklı bir spor bilinci ve kültürünün olmadığını görüyoruz. Ülkemiz için büyük bir öneme sahip ve ülkemizde sanayi, ticaret, turizm olarak ekonomik ilerleme sağlayacağını düşündüğümüz olimpiyatları düzenlemek için spor bilinci ve spor yapan toplum anlayışının ulusal bir meselesi haline gelmesi gerektiğini düşünmekte yarar var diye düşünüyorum.
‘Burak ÖZTÜRK – Spor Yöneticisi’
Spor milyonlarca insanı bir araya getiren bireyler için eğlence ya da rekreasyon, sporcular için performans ya da rekabet profesyoneller için ise meslek anlamına gelmektedir. Toplumsal persfektiften baktığımızda uluslar için milli dava, devletler için politika, politika için ise bir araçtır.
Devlet ve millet olgusu üzerinden spora biraz daha yoğun bakmak gerekirse sporu milletlerin kendini ifade ettiği bir devlet politikası olarak nitelendirebiliriz. Sporun önemi ve gerekliliği bu kadar çok bilinmesine rağmen hala Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak sporun bir devlet politikası haline gelmemesi de düşündürücüdür.
Günümüzde artık top, tüfek ya da mermilerle savaşlar yapılmıyor. Kültür, teknoloji, sanat, spor, vs ile devletler ve milletler yarış içindedir. Bunlar arasında da sporun ayrı ve kendine özgü bir yeri ve önemi vardır. Çünkü spor; medya, ticaret, turizm, eğlence gibi sektörler yönünden saygın konuma gelmiştir. Olimpiyatlar, Dünya Kupaları, yerel, ulusal ve uluslar arası düzeydeki çeşitli etkinlikler ve organizasyonlar ile spor sürekli dünya gündeminde yer edinmektedir.
Evrensel yarış ve rekabeti içinde barındıran spor ülkemizde yeterince anlaşılamamaktadır. Türkiye’de spor denilince ilk akla gelen futbol ve sporun içinde barındırdığı rekabet Türk Futbolu için sadece iç rekabet olarak anlaşılmaktadır. Rekabet başarıyı getireceği varsayımından yola çıkarsak iyi anlama gelebilir. Fakat Türkiye’deki rekabet anlayışı toplumsal anarşizme dönüşmüş durumda ve daha iyi olmaya dönük bir rekabet anlayışından çok rakip olarak gördüğümüz herkesin başarısız olması anlayışına gelmiş durumdadır.
Biz iç rekabetle uğraşırken Olimpiyatlar, Dünya Kupalarında anlık başarı ya da zaferlerle anlık mutluluklar yaşayarak kendimizi tatmin ediyoruz. Oysa ki 2012 Londra Olimpiyatlarında en çok madalya toplayan ülkeler ekonomik ve siyasi olarak da en güçlü olan ülkelerdir. (ABD, Çin, İngiltere, Rusya, Güney Kore, Almanya, Franssa, İtalya) Bu bakımdan spor, ülkelerin gelişmişliğinin göstergesi olabilir.
Bu açıdan baktığımızda Türk sporunda iki temel sorun ortaya çıkmıştır. Sadece futbola yönelik bir spor anlayışı iç rekabet ortamının ulusal rekabet anlayışına dönüşmemesidir. Peki bunun için neler yapılmalıdır:
– Ulusal bir spor politikası oluşturulmalıdır.
– Sivil Toplum Örgütü hüviyetinde olan spor kulübü yöneticileri toplumu kutulaştırmaya götürecek eylem ve davranışlarda bulunmamalıdır.
– Spor kanunundaki eksikler ya da gereksinimler güncellenerek uygulamaya geçilmelidir.
– Şiddet ya şiddete meyil verecek her türlü uygulamadan kaçınılmalıdır.
– Spor kültürü ve fair play olgusu okullarımızda gerekirse ders olarak yer almalıdır.
– Toplumun her kesimine ulaşarak aileler için spor bilincine yönelik eğitimler verilmelidir.
Bunlar daha da genişletilebilir.
2020 İstanbul’a aday olan Türkiye için belki de en büyük eksikliğimiz spor bilinci ve spor yapan insan olgusunun yeterli düzeyde olmamasıydı. Nihayetinde 2020 olimpiyatlarını Tokyo’ya kaptırmamızın yanında doping, şiddet, şike gibi güncel konularla birlikte bugün bile hala sağlıklı bir spor bilinci ve kültürünün olmadığını görüyoruz. Ülkemiz için büyük bir öneme sahip ve ülkemizde sanayi, ticaret, turizm olarak ekonomik ilerleme sağlayacağını düşündüğümüz olimpiyatları düzenlemek için spor bilinci ve spor yapan toplum anlayışının ulusal bir meselesi haline gelmesi gerektiğini düşünmekte yarar var diye düşünüyorum.
‘Burak ÖZTÜRK – Spor Yöneticisi’