Ateşli silahla bir merminin atılmasına veya herhangi bir şeyin fırlatılmasına yarayan her çeşit patlayıcı katı madde. Barut; birleşik olarak potasyum nitrat, odun kömürü ve kükürtten ibaret bir karışımdır. Karabarut da denilen bu karışım, normal sıcaklıkta kendi kendine reaksiyona girmeyip, dışarıdan bir enerji tatbiki ile reaksiyona geçer ve beyazımsı bir gaz hâline çevrilerek hacmi sür’atle genişler. Bu özelliğinden dolayı kapalı hacimlerde, ateşleme ile silâh mermilerinin atımında, patlayıcı madde olarak kullanılır. Kara barut; insanoğluna asırlar boyunca hizmet etmiş, toplarda kullanılmasıyla kale ve surların yıkılmasından modern medeniyet mefhumuna ulaşmasına kadar olan safhada büyük rol almıştır.
Barut nedir? barutun hammaddesi nedir? Barut nasıl kullanılır? Barut nasıl alev alır? Barut ne işe yarar? Barutun tarihi? Barutun geçmişi? osmanlı dönemindeki barut kullanımı?
Barutu hazırlamak için, önce karışımı teşkil eden saf maddeler ince toz haline getirilerek iyice karıştırılır. Toz barut, çok hızlı yandığı ve patlama süratı birden düştüğü için, bunu tanecikler hâline getirmek gerekir. Bunun için çeşitli sularla ıslatılıp hamur hâline getirilerek uygun büyüklükteki eleklerden geçirilir. Kara barut, yandığında % 45 oranında azot, karbonmonoksit, karbondioksit gazları; % 55 de buhar hâlinde potasyum karbonat, sülfat ve sülfür tozlan meydana gelir.
Barutu ilk keşfedenlerin müslümanlar olduğu söylenmekte olup, takriben M.S. 1200 yıllarında Arabistanlı Abdullah’ın kitaplarında barutun temel maddesi olan potasyum nitrattan bahsedilmektedir.
Çinlilerin de barutu kullandıkları bilinmektedir, ilk ateşli silâhlar kuşatmalarda kullanılmıştır, ibn-i Hâldûn’un bildirdiğine göre, Merînî sultânı Yâkûb, Sicilmase şehrini 1214 târihinde kuşattığı zaman barutu kullanmıştır. Granada hükümdârı ismâil’in barutlu silâhlar kullandığı bildirilmektedir. Kırmızı sıcak demir gülle atılmış ve düştüğü yerde hasar meydana getirmiştir. Pek çok şâir bunu şiirleriyle tasvir ettirmiştir.
Cezâyir kuşatması sırasında müslümanlar, hıristiyanlara karşı kalın oklar ve ağır demir gülle atan silâhlar kullanmışlardır.
Memlûk sultanları da ilk ateşli silâhları on dördüncü asrın ortalarında kullandılar, ibn-i Fadlul- lah, Et-Ta’rif fî’l-mustalâh adlı eserinde ateşli silâhlardan bahsetmektedir.
OsmanlIlarda barutun tam olarak ne zaman kullanıldığı tes- bit edilememektedir. Arnavutlukta olan 1439 (H.835) târihti Türk arşivinde bildirildiğine göre, sultan Çelebi Mehmed Han’ın zamânında veya daha önce ateşli silâhlar kullanılmaya başlanmıştır.
Diğer bâzı kaynaklar, OsmanlI Türklerinin 1422, 1424, 1430, 1440, 1446 ve 1450 târihlerindeki kuşatmalarda ateşli silâhları kullandıkları bildirilmektedir. Sultan ikinci Mehmed’in (Fâtih Sultan Mehmed 1451-1481) İstanbul’un fethinde çok miktarda barut ve top kullandığı meşhûrdur.
Çakmaklı tüfekler, 1440-1443 târihlerinde Fâtih’in babası sultan ikinci Murâd Han zamanında Macaristan savaşlarında kullanıldı ve sultan ikinci Mehmed Han zamanında genişletildi. Çakmaklı tüfeklere, kullanılışının yavaş olması sebebiyle Osmanlı süvârilerince pek rağbet edilmedi. Daha sonraları teknik ilerleme ile ateşli silâhların kullanılması ve yaygınlaşması gerçekleşti.
Barutun kullanıldığı ateşli silâhlarla ilgili olan Osmanlı birliklerinden bâzıları şunlardır: 1- Cebeciler; silâh ve cephâne ile ilgisi olan kimselerdir. Ok, yay, kılıç yanında; tüfek, barut, fitil, kurşun gibi malzemelerin hazırlanması bunlara âid idi. Barutçu başlanna da barutçu veya odcu başı denirdi. Ayrıca, kethüdâları ve çavuşları da bulunurdu. Kayıtlarda bunların 344 kişiye kadar çıktığı yazılıdır. Ayrıca cebeci başıya bağlı barutçular da bulunmakta olup, bunlar yeniçeri ocağında yeniçeriler için lâzım olan barutu ıslâh etmekle görevli idiler. 2- Topçular; bunlar ateşli silâhların yapımı, bakımı ve harpte kullanılması ile doğrudan mes’ül olup, merkezleri İstanbul Tophâne idi. Bu sebeple devletin çeşitli yerlerinde top dökümhâ- neleri ve cephânelikler yapılmıştır. 3- Top arabacıları; topların ve cephânenin taşınması ile görevli kimselerdir. Osmanlılar; araba, at, öküz, katır ve develeri hafif topları çekiminde kullandılar. Tekerleklitoplar da yapıldı. Ayrıca Osmanlılar, Tuna nehrinde bulundurdukları deniz kuvvetleri ile Macaristan’a yaptıkları akın- lara top ve cephâne taşımışlardır. 4- Humbaracılar; bomba, taşınabilir mayınlar ve patlayıcılardan mes’ûl kimselerdir. 5- Lağımcılar; harfiyât işinde, topların yerleştirilmesinde, yer altı mayınlanndan mes’ûl tutulmuş sınıftır.
OsmanlIlarda toplarda kullanılan barutlara, eski vesika ve eserlerde, top otu denilmektedir. Donanmadaki her gemiye üçer ve kalitalara ise ikişer topçu ile on kantar barut konuluyordu. Kalelerde bulunan top, gülle ve barut mikdârı zaman zaman yoklanıp tesbit edilirdi. Çünkü Osmanlı ordusunda ikmâl işleri genellikle sefer bölgesine yakın olan kalelerden sağlanmak sûretiyle cereyan ederdi.
OsmanlIlarda herhangi bir sefere karar verildiği zaman, daha hareket başlamadan evvel, harekât alanındaki beylerbeyi, sancakbeyi ve özellikle kâdılara gönderilen fermanlarla; ne zaman, nereye, ne gibi hareket yapılacağı, buna göre ne gibi maddelerin, ne zamâna kadar, hangi meyil nokta- lanna ulaştırılması gerektiği bildirilirdi. Nitekim 1683 yılında Viyana seferine çıkan ordunun ihtiyâcı olan barut, top ve benzeri cephâne ve yiyecek maddeleri, birinci derecede Anadolu’dan getirtilerek İstanbul’da depolanmıştı. Bu maddeler, defterdârlık eliyle özellikle Karadeniz ve T una yoluyla deniz araçlarına yükletilerek Silistre, Vidin, Belgrad, ösek ve Budin iskelelerine gönderilirdi. Böylece adı geçen bu yerler ordunun ikmâl kaynaklarını oluştururlardı. Muhârebeler Avrupa’da cereyân ederse en önemli ikmâl kaynağı Budin idi. Iran ile vukû bulan harblerde ise, Erzurum en önemli ve ikmâl merkezi idi.
Osmanlılar barutu, toptan başka; havâyî, humbara bomba, el humbarası, lağım patlatıcı, mayın gibi silâhlarda kullandılar. Ayrıca fethettikleri yerlerde demir, kurşun, bakır gibi mâdenleri te’min eden OsmanlIlar, bu tür mâdenleri kullanmışlardır.
Osmanlı Devleti’nde ordu ve donanma ihtiyâcı için barut hazırlanan yerlere Baruthâne-i âmire denirdi, ilk baruthâne, sultan ikinci Bâyezîd Han tarafından Kağıthâne’de yaptırıldı. On beşinci yüzyılda Tophâne’de, Ayasofya’cja, cephâne için do, Etmeydanı’nda, Unkapam’nda ve Şehremini’nde yaptırıldı. Ayrıca Anadolu ve Rumeli’deki bir çok yerlerde baruthâneler ve güher- çile kalhâneleri vardı. On sekizinci yüz yıl başlarında Baruthâne-i âmire adıyla yeni bir baruthâne kuruldu ve diğer baruthâneler kifâyetsizliği sebebiyle kaldırıldılar. Gelibolu ve Selânik’ te yenileri açıldı.
Her baruthânede geniş selâhi- yeti olan bir idâre âmiri bulunurdu. Buna Baruthâne emîni denirdi. Sonraları Baruthâne nâzırı denildi. Sultan ikinci Selim Han devrinde baruthâneler ıslâh edilip idârî bakımdan birleştirildi ve başlarına Baruthâneler nâzırı verildi. Sultan üçüncü Selîm Han devrine kadar baruthâneler gelir ve giderleri bakımından defterdâr- lık merkez teşkilâtında baş muhâ- sebeye bağlı kaldılar. Baruthâneler birleştirildikten sonra işlemesi için gerekli ödenek bir döner sermâye hâline getirildi ve sağladığı kârla devlet hazînesine de faydalı olmaya başlayan bu idârenin veznesine, Baruthâne hazînesi denildi. 1826 târihinde Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra barut- hânelerin idâresi de Tophâne nezâretine bağlandı.
1884 târihinde Vcelle’nin dumansız barutu bulmasıyla, kara barut önemini büyük ölçüde kaybetmiştir. Dumansız barut riitro selülozlardan yapılmış olup, formülü CH705(N02), şeklindedir. Molekülünde hem yakıt (karbon ve hidrojen) hem de oksijen ihtivâ ettiğinden ve yanma tam olduğundan dumanı daha az çıkmaktadır.